Ruhları varmış gibi hareket eden makineler

Cezeri kitabının girişinde otomatlar için ruhani kelimesini kullanır, yani sanki canlıymış ve ruhları varmış gibi hareket eden makineler. Makinelere insan heykeli giydirmek yani bir nevi insansılığı makine ile birleştirmek öncelikle bir tür mizah olarak başlamışa benziyor. İçecek sunan uşak yerine, içecek sunan ve uşak şeklinde bir otomat bir tür eğlenceli bir fikir olarak tasarlanmışsa da, Cezeri’nin insansı otomatları makinelerin insanların yerine geçmesine yönelik modern android robot fikrinin atası sayılabilir

Çocuklu Çeşme Otomatı Rekonstrüksiyonu

Cezeri; el yüz yıkamak veya abdest almak için çok ilgi çekici bir başka otomatik araç daha geliştirmiştir. Burada yerden 25 cm yükseklikte bir kürsü, onun köşelerinde her biri 50 cm yükseklikte 4 sütun, onların tepelerinde her tarafı kapalı bir depo, deponun üstünde kubbe şeklinde bir kapak ve onun da üstünde bir kuş vardır. Kürsünün üstünde, sütunların arasında, yarı diz çökmüş konumda bir çocuk hizmetli bulunmaktadır. Sağ elinde ibrik, sol elinde ise havlu ve tarak vardır. Kürsünün önüne bitişik, kullanılmış suyun akacağı bir yarım leğen ve onun içinde bir ördek vardır. Üstteki deponun üstündeki bir halka, diğer birçok araçta olduğu gibi çok az bir miktar çevrilmektedir. Bundan sonra depodan ibriğe, dışarıdan görünmeyen bir yoldan su akmaktadır. İbrik suyla dolarken içinde sıkışan hava görünmeyen bir düdüğü öttürmekte ve bu ses tepedeki kuşun sesi sanılmaktadır. İbrik dolduktan sonra düdük sesi kesilmekte, ancak bundan sonra ibrikten su akmaya başlamaktadır. Burada da yine abdest hazırlığı yapabilmek için ilgi çeken bir bekleme süresi vardır. Abdest alınırken kullanılan su öndeki leğene dolmaktadır. Abdest sona ererken leğendeki su, içindeki ördeğin boynunun kıvrımına kadar yükselince ördek tarafından içilmektedir. Bundan hemen sonra hizmetli çocuk sol elindeki havlu ve tarağı öne uzatmaktadır. Burada Cezeri, yine musluk görevi yapan bir valf, içinde hava sıkıştırılabilen bir ibrik, bu basınçlı havayla çalışan bir düdük, ördeğin içinde, ağzından kuyruğuna kadar uzanan bir sifon ve havlu ile tarağı taşıyan kolun hareket mekanizmasını çalıştıran bir şamandıra kullanmaktadır. Cezeri’nin bu aracı da diğer çeşme otomatları gibi belirli bir bekleme süresinin ardından su akıtan ve havlu uzatma gibi robotik fonksiyonlar sunan bir düzenektir. Robotlar bölümünde ele aldığımız El Yüz Yıkama robotu dahil bu çeşme otomatlarında aynı fonksiyonlar hedeflenmiş ve bu fonksiyonlar için farklı mekanik usullerle birlikte farklı figürler ve sahnelerle aletlerin teatral mesajları değiştirilerek zengin bir sanatsal dünya hedeflenmiştir.

Nasıl çalışıyor?

Çocuklu otomatik çeşme, elinde ibrik ve havlu tutan çocuk figürüyle bir sanat eseridir. Otomatın üst platformu su haznesidir, burada bir veya daha çok kere abdest alabilecek kadar su vardır. Sultan abdeste başlayacağı zaman kumanda topuzu ile çevrilerek konik valf açık duruma getirilir. Haznede bulunan temiz su dikmelerin birisinden aşağı inerek gizli bir boru yoluyla çocuğun ibrik tutan kolunun içinden ibriğe ulaşır. İbrik içinde biriken su havayı sıkıştırarak düdük mekanizmasından ıslık sesi çıkarmaktadır. Bu ses otomatın tepesindeki kubbede bulunan kuştan geliyormuş izlenimi doğar ve sultana abdest için hazırlık yapması bildirilmiş olur. İbrik tam dolunca ses kesilir ve sifon sayesinde su ibriğin ejderha başlı ağzında çıkar. Kullanılan kirli su öndeki leğende birikir ve belli bir seviyeye gelince ördek figürü içine gizlenmiş sifon sayesinde hızla emilir ve ördek suyu yutuyormuş izlenimi doğar. Ördek tarafından emilen su kirli su haznesinde birikir ve bu haznede biriken su yavaşça bir şamandırayı yükseltir. Bu şamandıra yükseldikçe gerdiği bir zincirin gevşemesini sağlar. Zincir gevşediği zaman çocuk figürünün sol robotik kolundaki ağırlık dengesi, kolun öne düşerek elinde tuttuğu havluyu uzatmasını sağlar. Abdest tamamlandıktan sonra üst vana tekrar kapalı konuma getirilir, kirli su musluğundan dışarı boşaltılır, bu sayede şamandıra aşağı iner, zincir gerilir ve kol tekrar yukarı kalkar. Sistem bir sonraki kullanıma hazır hale gelir.

Çocuklu Çeşme Otomatı Sahne Görseli

Burada, Cezeri’nin sultana hizmet etmesi için tasarladığı çocuklu çeşme otomatının saray odası içerisinde nasıl konumlandırıldığı ve sultanın bu otomattan nasıl yararlandığı görülüyor.

Tavus Kuşlu Çeşme Otomatı Rekonstrüksiyonu

Cezeri’nin su akıtan tavus kuşu bu düzenekte bir köşk ve lavabo sistemiyle birleştirilmiş ve sisteme ek robotik özellikler kazandırılmıştır. Tavus kuşu aracın köşk kısmının üzerine lehimlenmiştir, üzerindeki tutamak çevrildikten bir süre sonra kendiliğinden gagasından su akıtmaya başlayacaktır. Bu arada efendi de hazırlık yaparken bu gecikme diğerlerinde olduğu gibi bekleme hissi yaratmaktadır. Efendi ellerini kısa bir süre yıkarken, Cezeri’nin köşk adını verdiği kapalı bölmenin iki kapısından biri açılmakta ve içinden bir çocuk figürü çıkarak elindeki sabun kabını uzatmaktadır. Efendi sabunu da kullanarak abdest almaya devam etmekte, sonuna yakın tavus kuşunun gagasından akan su tükenmek üzereyken köşkün ikinci kapısı açılmakta ve içinden başka bir çocuk çıkarak efendiye havlu uzatmaktadır. Efendi kurulandıktan sonra araç salondan çıkarılmakta ve alttaki atık su deposu musluğundan tamamen boşaltılmaktadır. Düzenek bu haliyle hem gelişmiş bir çeşme otomatıdır hem de tavus kuşu figürü, açılan kapılar ve sabun ve havlu sunan çocuklarla masalsı bir dünya yaratan bir sanat eseridir. Tavus kuşunun çalışması bir önceki düzenekte olduğu gibidir. Alt haznedeki sifon seviyesi üst hazneden gelen suyla aşılınca hem tüm hacim birleşmekte hem de sifon aracılığıyla tüm su yun tahliyesi başlamaktadır. Çocuk figürlerinin hareketi ise leğenden alt kısma dolan kullanılmış̧ suyun iki ayrı şamandırayı sırasıyla yükseltmesiyle sağlanmaktadır. Sonunda kullanılmış̧ su alt kısımdaki bir musluktan boşaltılmaktadır. Cezeri’nin atık su haznesi içinde iki ayrı şamandırayı aralarına zaman farkı koyarak çalıştırabilmesi için geliştirdiği ayrılmış hacimler çözümü muhteşemdir. Şamandıralardan biri dar ve yüksek bir silindir içinde bulunmaktadır. Bu şamandıranın üstündeki bir çubuk, şamandıra yükseldikçe heykellerden birinin ayaklarından bağlı olduğu bir kolu arka ucundan kaldırmakta, böylece heykel kapısını iterek öne doğru çıkmaktadır. Bu sarada bu şamandıranın içinde bulunduğu silindir de kullanılmış ̧suyla dolmuş ̧olmaktadır. Silindirden taşan su deponun ana hazne kısmını doldurmaya başlayacak ve orada yükselen şamandıra da diğer heykele hareket iletecektir.

Nasıl çalışıyor?

Bu çeşme otomatının su sağlayan kısmı, bir önceki tavus kuşu otomatının aynısıdır, bekletme özelliği içeren tavus kuşunun iç tasarımı, sultan hazırlanırken iki haznedeki suyun sifonun çalışacak şekilde birleşmesini sağlar. Tavus kuşu robotik figürler içeren iki kapılı bir köşkün üzerindedir, bu köşk de dört dikme ile bir lavabo üzerine kurulmuştur. Bundan sonraki tasarım ise kirli suyun kullanılarak çeşitli aksiyonların sağlaması üzerinedir. Otomatın kendi lavabosunda biriken kirli su dikmelerden birisinin altındaki delikten kirli su haznesine akar. Bu haznede iki ayrı şamandıra sistemi vardır. Kirli su öncelikle ayrılmış bir silindirik 1. hazneye dolar. Bu haznede bulunan 1. şamandıra buradaki su seviyesi ile yükselir ve abdestin başlangıcında ilk tetik mekanizmasını kaldırarak elinde sabun tutan figürün kapısını iterek dışarı çıkmasını sağlar. 1. hazne dolunca su bu hazneden taşarak ana kirli hazneyi doldurmaya başlar ve ana haznedeki kirli su seviyesi yükseldikçe 2. şamandırayı da yükseltir. Bu şamandıranın yükselmesi ise abdestin sonuna denk gelir. 2. şamandıra da diğer robotik figürün mekanizmasını tetikleyerek, havlu tutan insanın kapıyı açarak dışarı çıkmasını sağlar. Abdest tamamlandıktan sonra otomat dışarı çıkarılarak kirli su musluk vasıtasıyla boşaltılır.

Su Akıtan Tavus Kuşu Rekonstrüksiyonu

Cezeri, yine abdest almak veya el yıkamak için tavus kuşu şeklinde bir otomatik çeşme yapmıştır. Tavus kuşu çok süslü, mağrur görünümlü, çok sevilen ve uçamayan bir kuş türüdür. Türk kültüründe tavus kuşu temizliği imgelediği için çeşmelerde sık rastlanan bir figür olarak karşımıza çıkmaktadır. Tavus kuşlu otomatik çeşmenin bir önceki ibrik düzeneğinde olduğu gibi sultanın bir cariye veya köle olmadan abdest almak isteğine yönelik geliştirildiğini düşünebiliriz. Nitekim fonksiyonu hemen hemen aynıdır. Belirli bir bekleme süresinin ardından otomatik olarak su akıtmaya başlar. İlk ibrikteki kefe sisteminin aksine burada su üst hazneden akarak alt haznedeki suyu sifon seviyesine yükseltmektedir. Tavus kuşunun gövdesinin ve kuyruğunun içi boştur. Hizmetli, arka odada bu boşlukları suyla doldurduktan sonra kuşu efendinin abdest alacağı salona getirerek bir sehpanın üzerine yerleştirmekte, gagasının altına da bir leğen koymaktadır. Bu sırada, kuyruğunun ucunda hilal şeklinde, tüylere benzeyen bir tutamağı az bir miktarda çevirmektedir. Tavus kuşu bir süre bekledikten sonra gagasından su akıtmaya başlamaktadır. Yine bu bekleme zamanında, efendi de bu esnada abdest hazırlığı yapmaktadır. Abdestten sonra tavus kuşu salondan çıkarılmaktadır. Cezeri bu sistemde tavus kuşunun efendiyi beklediğine yönelik teatral bir his yaratmak istemektedir. Düzenekte, musluk görevi yapan bir valf ile suyun gagadan otomatik olarak boşalmasını sağlayan bir sifon kullanmaktadır. Musluk görevi yapan iç valf aletin dışına uzanan bir çubuk sayesinde yönetilebilmektedir. Burada her iki haznenin hacimleri birbirine yakındır, ilk haznede su sifon seviyesinin hemen altındadır, istenilen bekleme süresi kadar bir seviye farkı vardır. Vana açıldığında üst hazneden alta akan bir miktar su, hem sifon seviyesini yenmekte, hem de hacimleri birleştirmektedir. Aracın hem dolu hem de boşken öne veya arkaya devrilmemesi için gerekli denge şartları sağlanmaktadır. Her iki durumda ağırlıkların doğrultuları, yerleri ve miktarları değiştiğinden denge konusu önem kazanmaktadır.

Nasıl çalışıyor?

Su akıtan tavus kuşu, otomatik bir ibrik görevi görür. Amacı sultanın önüne konup mekanizması başlatıldığında, bir süre bekledikten sonra su akıtmasıdır. Bunun için Cezeri yine sifon seviyesi mantığını kullanmaktadır. Tavus kuşu birbirinden ayrılmış iki hazneye sahiptir. İki hazneyi ayıran levha üzerinde bir delik ve bu deliği yöneten bir tıkaçlı vana vardır. Bu vana hilal şeklinde bir topuzla kumanda edilmektedir. Otomatı kullanıma hazırlamak için önce tıkaç yerinden çıkarılır ve alt hazne sifon seviyesinin altında kalacak şekilde doldurulur. Bu seviye farkı ne kadar fazla ise tavus kuşunun bekleme süresi o kadar fazla olacaktır. Daha sonra tıkaç kapatılarak üst hazne suyla doldurulur. Otomat sultanın önüne getirildiğinde hilal şeklinde kumanda çevrilerek vana açık konuma getirilir. Bu sayede üst hazneden alt hazneye su akmaya başlar ve alt haznenin su seviyesi yükselir. Bu arada geçen süre zarfında kuş sultanın hazırlanmasını bekliyor gibi bir izlenim doğar. Alt haznenin su seviyesi yükselip sifon seviyesini geçtiğinde sifon çalışmaya başlar ve kuşun gagasından su akmaya başlar.

Tavus Kuşu Sanat Tarihi Posteri

Ana yurdu Hindistan olan tavus kuşu, renkli ve benekli kuyruk tüylerinin göz alıcılığıyla birçok uygarlığın ikonografisinde görülür. Hint mitolojisinde savaş tanrısını, Çin uygarlığında bereket ve doğurganlığı, Antik Mısır’da Osiris ile ilişkilendirilerek ölümsüzlük ve yeniden doğuşu, Sümerlerde bilgeliği, etinin geç çürümesi sebebiyle Antik Roma’da ölümsüzlüğü, güzelliğiyle de zenginlik ve soyluluğu ifade eder. İslam medeniyetinde ilk kez Emeviler döneminde cephe kabartmalarında tavus kuşu diğer hayvanlarla beraber bitkisel bir kompozisyon içinde kullanılmıştır. Abbasi sanatında seramiklerde birbirine bakan tavus kuşları görülür. Bu duruma Fatımi ve Memlük döneminde de rastlanır. Tavus kuşu, İslam sanatında cennetin sembolü haline gelip mimaride sık sık başvurulan bir detay olmuştur. Safevi mimarisinde mekânları cennete benzetmek amacıyla cami, mescit, türbe ve medreselerin taç kapılarında bolca kullanılır.

Tavus kuşunun Türk sanatında da ayrı bir yeri vardır. Divan-u Lügati’t-Türk’te “Yun-kuş” olarak geçen tavus kuşu, tugrıl ve sungur kuşlarıyla birlikte ongun kuşlar arasında sayılıp egemenlik sembolü olarak görülür; öyle ki egemenliğin timsali olarak Gazneli Devleti’nin bayrağında da yer almaktadır. Köktürk Devleti’nin kurucusu Bumin Kağan’ın kardeşi İstemi Yabgunun tahtını dört tavus kuşu taşır. 12. ve 13. yüzyıl Büyük Selçuklu keramiklerindeki taht sahnelerinde tavus kuşu kimi zaman tahtın altında kimi zaman da üstünde tasvir edilir. Artuklularda, 12. yüzyılın ikinci yarısında, Melik Rükneddin Davud adına, mine tekniği kullanılarak yapılmış çift kulplu bakır bir tasta tavus kuşu tasviri mevcuttur. Egemenlik, talih ve zenginlik anlamlarının dışında tavus kuşu bilhassa Selçuklu ve Artuklu mimarisinde temizliğin ve saflığın sembolü olarak da kullanılmıştır. Cezeri’nin su akıtan aletlerinde, örneğin tavus kuşunun başlı başına ana figür olduğu Tavus Kuşlu Su Saati’nde bu durum açıkça görülüyor.

Tavus Kuşu Sanatsal Görsel

Burada görülmekte olan tavus kuşu görseli, Türk-İslam mimari eserlerinde sıkça görülen bir tarzı yansıtıyor. Bilhassa saraylarda su ve temizlikle ilgili bölümlerde tavus kuşu tasvirine sıkça rastlanmaktadır.

İçki Sunan Çocuk Robotu İç Düzenek

Cezeri’nin içecek sunan otomatlar bölümünde ele aldığı bu makinesi hükümdara içecek sunan çocuk şeklindedir. Robot, sol elindeki balığın ağzından sağ elindeki kadehe, onu dolduracak kadar içecek dökerek salonda bulunanlara sunmaktadır. Cezeri’nin İçecek Sunan Çocuk Robotu, bir sonraki Abdest Aldıran Çocuk Robotu ile makineleri arasında insan biçimliliği en açık olan makineler olarak dikkat çekmektedir. Kendi ayakları üzerine duran bu robot, diğer insanlardan ayırt edilmeyecek şekilde sohbet meclislerinde bulunur ve davetlilere bir insan gibi içki sunmaktadır. Cezeri’nin bu robotunun çocuk görünümlü olması kendi zamanında saraydaki genç uşaklardan ilham aldığını gösteriyor. Robotun kullanımı ve işleyişini şu şekilde tarif edebiliriz: Robotun şapkasının altındaki delikten, göğsünün üst kısmındaki bölme içecekle doldurulmakta ve şapkası kapatılarak salonun ortasına konulmaktadır. Kısa bir süre sonra balık, başını alçaltarak kadehe ağzından içecek boşaltmakta ve tekrar başını doğrultmaktadır. Bu sırada kadeh bulunan kol bir miktar alçalarak ileri doğru uzanmış olmaktadır. Hükümdar veya orada bulunanlardan biri kadehi robotun elinden alıp içerken sağ kol tekrar eski yerine kalkmaktadır. Boş olan kadeh de tekrar elin içine konmakta ve bu işlem 7,5 dakikalık aralıklarla devam etmektedir. Bu robotu Cezeri’nin kendi buluşu olan ve “kefe” adını verdiği alet çalıştırmaktadır. Kefe hem bardağa boşaltılacak olan içeceği biriktirmekte hem de içecek sunumunun belirli periyotlarda olması için zamanlama vazifesi görmektedir. Cezeri’nin birkaç su saatinde de kullanılan kefe ağırlık merkezi prensibiyle çalışan dahice bir zamanlama aracıdır. Zamanlamayla birlikte sıvı biriktirme kapasitesi sayesinde süre bitiminde sıvıyı sonraki unsura yönlendirmektedir. Göğsün üst kısmında bulunan depodan akan içecekle 7,5 dakikada dolan kefe, devrilerek içindeki içeceği boşaltmakta, bu içecek balığın içine akarak başını eğmekte, bu sırada kadehe dolan içecek ise sağ eli alçaltmaktadır. Dolu kadeh sağ elden alınınca da robotun içinde kola bağlı ağırlık, kolu tekrar yukarı kaldırmaktadır. Aynı işlem boş kadeh yerine konulunca tekrar edilmektedir.

İçki Sunan Çocuk Otomatı Tarihsel Sahne Görseli

Bu sahnede, Cezeri’nin tasarlayıp ürettiği otomatın, Sultan’ın davet meclislerinde misafirleri eğlendirmek ve şaşırtmak için nasıl hizmet ettiği görülüyor. Bilhassa dönemin kaotik ortamında, gerek devlet ricali arasında gerekse bireysel ikili ilişkilerde misafirlerin hoşnut edilmesi büyük önem taşıdığı için Cezeri, Artuklu sultanlarına prestij sağlayacak bu otomatları üretmiş olmalıdır.

Geçmiş ve Gelecekte Robotlar

Yine burada, Cezeri’nin otomatlarından ve insansı robotlarından ilham alınarak tasarlanmış bir gelecek sahnesi görülüyor. Robotlar, insan toplumunun arasına çok da uzak olmayan bir gelecekte karışacaklar. Onların hayata dahil olmasıyla birlikte artık sadece insan ilişkilerini değil, insan-robot ilişkilerini de konuşmaya başlayacağız.

Çok Amaçlı Kefe Uygulaması

Kefe düzeneğini Cezeri bir zamanlama aracı olarak kullanmış veya akacak su miktarını belirlemek için kullanmıştır. Bu düzenekteki önemli buluş, kefenin ucundaki çarkın bir diş dönüş yapabilmesi ve bir yandan da geri kaçışını engellemek için kullanılan “Eşapman” denilen sistemdir.

Eşapman, mekanik saatler ve saatlerdeki enerjiyi zaman işleyiş elemanına transfer eden ve salınım sayısının sayılmasına izin veren bir cihazdır. Sarkaç veya denge tekerleğinin her bir dönüşü, çarkın kaçış çarkının dişini serbest bırakarak, saatin dişli çarkının sabit bir miktarla ilerlemesine izin verir. Bu düzenli periyodik ilerleme, saatin ellerini sabit bir hızla ileri doğru hareket ettirir. Aynı zamanda diş, zamanlama elemanına bir itme kuvveti verir, başka bir diş, kaçış paletine çarpmadan önce, kilit duruma geçer ve çarkı sabitler.

Buradaki kefe düzeneğini tavus kuşlu su saatinde zamanı yarım saatlik dilimlerde ucundaki çarkı bir diş döndürmekte kullanmıştır. Eşapman sayesinde de dönüş hareketini sabit hız ve miktarda yapmayı başarmıştır. Kefe şekil itibariyle bir kayığın yarısını andırmaktadır. Yani ön taraftaki kısımda üst kısımlara doğru daha geniş bir alan oluşturulmaktadır.

Öküzlü İçecek Otomatı Holografik Sahne

Öküzlü İçecek Otomatı ile ilgili Cezeri kitabında tek bir delikten doldurulan farklı renkteki 4 içecek ve suyun içeride karışmamasını, ziyaretçilerine bir tür sihirbazlık gösterisi gibi sunduğunu söyleyerek, mizahi yönünü de vurgulamıştır. Biz de bu sahnede bir sihir gibi gözüken bu olayın nasıl yapıldığını bir sahne ile size göstermek istedik. Her bir içecek art arda içeride bulunan her bir bölmeyi dolduracak miktarda olacak şekilde akıtılmaktadır. İlk sıvının doldurulup üzerinde bulunan şamandırayı kaldırmasıyla haznenin ağzındaki delik tıkanır ve bir sonraki sıvının diğer hazneye akışı sağlanır.

Öküzlü İçecek Otomatı Rekonstrüksiyonu

Cezeri’nin eğlence amaçlı geliştirdiği içecek otomatlarının sonuncusu olan Öküzlü İçecek Otomatı bir tür illüzyon içeren bir düzenektir. Aracı kullanarak misafirlere içecek ikram edecek kişi insanları şaşırtacak ve eğlendirecek teatral bir gösteri sunabilmektedir. Öte yandan aletin estetik yapısı ve seçilen figürler de kendi hikayesini anlatmaktadır, nitekim alete bakıldığında öküzünün sırtında kendisini ve içecek küpünü taşıyan bir sokak satıcısı ifadesinin işlendiğini görebiliriz. Bu aletin estetik yapısından Artuklu döneminde öküzle taşınan küplerde çarşı ve pazarda içecek satıldığını varsayabiliriz. Öküzlü İçecek Otomatına ev sahibi veya hizmetlisi tarafından misafirlerinin huzurunda içecek doldurulur. Ancak bu içecekler su ve dört ayrı renge sahip içeceklerdir. Her biri bir ibrikle küpün kapağı açılarak aynı ağızdan sırayla küpe doldurulur. Bu doldurma işlemini seyredenler içeceklerinin hepsinin küpte karıştığını düşünmektedirler. Sonra küpün üzerindeki satıcı figürü karışım kadranında istenilen noktaya getirilip, istediğimiz içeceğin alınabildiği görüldüğünde misafirlerde bir şaşkınlık oluşmaktadır. Bununla birlikte yine kadranın ayarı ile istenilen içecekler belirli oranlarda karışım olarak alınabilmektedir. Yani bu içecekler küpün içinde birbirine karışmamış oluyor ancak düzenek istenirse her birini sade istenirse de karışım olarak verebiliyor.

İçeceklerin birbirlerine karışmaması için küpün boğaz kısmında çok özel bir düzenek bulunmaktadır. Bu düzenek aracılığıyla her bir içecek kendi odasına girmektedir. İstediğimiz içeceği veya karışımı almak için ise ineğin sırtındaki satıcının elini, önündeki tablada bulunan ilgili işaretin üstüne getiriyoruz. İneğin içinde bulunan ve bugünkü çok yönlü hidrolik valflerin atası olan bir valf, küpten bardağa isteğimize uygun olan yolu açmaktadır. Bardak dolunca adamın elini işaretlerin her iki yanındaki kapalı konum işaretlerinden yakın olanın üstüne getirerek valfi kapatıyoruz. Bu araçta, birer mühendislik harikası olan, küpün boğazındaki düzeneği ve ineğin karnındaki çok yönlü valfi Cezeri’nin geliştirdiği bilinmektedir. Aracın yüksekliği 68 cm, boyu ise 75 cm’dir.

Nasıl çalışıyor?

Otomatın küp şeklindeki haznesinin kapağı açılır, seyirciler burada doğrudan küpe inen bir açıklık varmış gibi düşünürler ancak burada hafifi huni şeklinde bir ara kapak vardır, dökülen içecek deliğinden ayrım bölmesine iner. Ayrım bölmesinde her bir içeceğin kendi odasına yönlenmiş ayrı bir boru vardır. Boruların yükseklikleri özel bir doldurma senaryosuna göre ayarlanmıştır ve şarapların birbirine karışmadan kendi bölmelerine inmelerini sağlar. Her bölme bir ibrik miktarı içecekle dolduktan sonra ağzındaki küre şeklindeki sübap deliği kapatır. Her haznenin altında bir delik vardır ve içecekler bu delikten borular aracılığıyla çok yollu vanaya iletilir. Çok yollu vana içeceklerin giriş yaptığı ve oyuk şeklinde bir yatak içine oturmuştur ve bunun içinde dönerek içecek yollarını seçili oranlara göre ayarlayan karmaşık bir tasarımı vardır. Bu vana yatağı içinde oran kadranı üzerine oturmuş adam figürünün bağlı olduğu mil sayesinde döndürülür. Bu döndürmenin açıp kapadığı yollara göre içecekler istenilen oranda vanadan geçerek dış yatağın karşısına yani birleşim kanalına ulaşarak bir karışım oluştururlar ve karışım buradan öküzün ağzına giden boru aracılığıyla misafire sunulur.

Öküzlü İçecek Otomatı Şeffaf Düzenek

Bu düzenek öküzlü içecek otomatının küre içerisindeki illüzyonu göstermek üzere oluşturulmuştur. Üstte tek bir delikten art arda doldurulan sıvıların karışmaması için özel sifon ve tıpa sistemleri kullanılmıştır. Bunun için farklı yüksekliklerde olan borular ve su için de sifon sistemi kullanmıştır. İlk dökülen içeceğin ilk delikten akmaya başlaması sonrasında su seviyesi diğer borulardan daha alçakta kaldığı için de diğer haznelere akmamaktadır. Bu hazne dolduğunda ise tıpa kapanır ve diğer sıvının akışının ilk hazneyle karışmaması sağlanır. Sıra bir sonraki içeceğin boşaltılmasına geldiğinde en kısa borudan içeriye akarak ikinci hazneyi dolduracaktır. Sırasıyla konulan içecekler sonrasında son olarak su konulur.

Bu haznelerin altında bulunan borular vasıtasıyla öndeki kompleks vanaya aktarılmaktadır. Bu vana içerisinde birbirleriyle kesişmeyen yollar bulunmaktadır. Her bir yol farklı bir içecekten gelen boruyu karşılamaktadır. Üzerindeki kadrandan sıvı karışımı seçildiğinde vananın yolları ilgili içecekleri toplar ve önceki kanalda karıştırarak musluğa gönderir.

Çok yollu yön denetim valfi

Öküz sürücüsünün oturduğu platform bir tür karışım kadranıdır. Öküzün içindeki tasarım harikası valf ayrılmış haznelerdeki içecekleri sakinin kadrandan seçtiği orana göre karıştıracaktır. Vana çeşitli oranlarda karışım hazırlayabildiği gibi istenilen içeceği saf olarak da sunabilmektedir.

Kan Ölçme Otomatı

Cezeri’nin yaptığı bu kan ölçme cihazı, yine iki katipli cihazın, kürsü yerine kendisinin köşk adını verdiği 12 kapılı ve 12 köşeli bir prizma şeklinde kapalı bir bölme kullanılmış halidir. Sütunların ağır bir kütleyi taşıyor görünmeleri gerektiğinden sayıları çoğaltılıyor. Cihaz gösterişli bir köşk şeklinde olduğu için “köşklü kan ölçme teknesi” olarak adlandırılmıştır. Tekneye kan döküldükçe yine altlığına akmaktadır. Kan aktıkça da kalemli katip dönerek oturduğu yerdeki gösterge üzerinde, diğer katip ise ellerinin arasında yükselen cetvel üzerinde akan kanın miktarını göstermektedir. Bu arada her 10 dirhem (yaklaşık 32 g) kan alındıkça kapılar sırayla açılmakta ve bir çocuk figürü görünmektedir. Birinci kapıdan görünen çocuk eliyle 10 sayısını göstermektedir. Diğer kapılar açıldıkça da 20, 30 ve 10’un katları şeklinde devam eden sayıları göstermekteler. Burada parmak pozisyonlarıyla özel işaretler kullanılmaktadır. Ayrıca, kan veren kişinin tam karşısındaki birinci kapının üstündeki bir pencerede, yine 10 dirhem aralıklarla bir el görünerek parmaklarıyla alınmış kan miktarını göstermektedir. Yine bu cihazda hem insan figürlerinin hem de müstakil el figürlerine yerleştirilen el işaretine dayalı sayıların gösterimini tam olarak bilemiyoruz. Ancak Cezeri’nin verdiği bilgiye göre bir önceki muhasipli cihazda olduğu gibi tek elle en azından 10’nun katları şeklinde 12 farklı işaretin ve muhtemelen de daha fazlasının olduğunu biliyoruz. Cezeri burada, kanı alınan kişinin, verdiği kanın miktarını işlemin devamı süresince görmesi gerektiğini vurguluyor. Dolayısıyla bu gelişmiş alette diğer kan alma cihazlarında kullandığı tüm teknikleri birleştirerek daha gelişmiş mekanizmalarla birleştirerek, alete herhangi bir açıdan bakıldığında alınan kanın miktarını gösterecek bir göstergenin gözükmesini sağlıyor. Cezeri, bu araçta, kapılar için kullandığı mekanizmanın benzerini daha önce Astronomik Saatte doğrusal olarak, Kapılı Mumlu Saatte ise buradaki gibi dairesel olarak kullanmıştır. Alınan kan şamandırayı yükselttikçe önceki cihazlarda olduğu gibi cetvel yükseltilmekte, makara sistemi katibi çevirmektedir. Cezeri bu cihazda farklı olarak köşkün içinde katibi çeviren mekanizmayla dönene dairesel bir diski yerleştirmiş ve disk ile hem pencereden el figürlerini göstermekte, hem de sırayla kapıları açacak kabartma figürlü levhaları düşürmektedir.

Klasik Tıp Tarihi Posteri

Vücut Denilen Saati Kurcalayan Bilim: Tıp

Günümüzde bilim ve teknoloji hayatımıza o kadar işlemiş durumda ki, bilhassa tıp alanında MR cihazları, ameliyat robotları veya her hastalık için özel olarak üretilmiş ilaçlar, sadece yüzyıl önce yaşamış insanlarla bile aramızda bir uçurum olduğu hissi veriyor bize. Oysa dikkatli bir inceleme, bin yıl önceki tıp bilgisinin bile ulaştığımız bu seviyenin izlerini taşıdığını gösteriyor. Mikrobun keşfedilmemesi ya da insan vücudunun canlı iken nasıl çalıştığını izlemenin o dönemlerde mümkün olmaması, anatomi bilgisinin gelişimini kısıtlamışsa da ameliyat ve tedavi tekniklerinin hayretler uyandıran ilerleyişini engellememiştir.

Onuncu yüzyılda Endülüs’te yaşayan Ebu’l-Kâsım ez-Zehrâvî, geleneksel aletlerin verimsizliğini fark ederek, farklı uygulamalar için ayrı ayrı tasarlanmış iki yüz civarında aletin mucidi olmuştur. Doku ve tümör kesmek için neşterlerden diş temizleme aparatlarına, dağlama aletlerinden (koter) ameliyat makaslarına irili ufaklı ameliyat aletlerinin bazısı, büyük bir değişikliğe uğramadan günümüzde dahi kullanılmaktadır. Zehrâvî, İslam coğrafyasındaki tek tıp dehası değildir. Aynı yüzyılda Irak’ta yaşayan Ali bin İsa’nın yüz otuz farklı göz tedavi yönteminden bahsetmesi, 11. yüzyılda İbn Sina’nın kaleme aldığı ve bin yıla yakın hem doğuda hem de batıda tabiplerin kaynak kitabı olan El-Kânûn Fi’t-Tıbb isimli eserindeki birbirinden önemli tedavi teknikleri ve ilaç tarifleri, 13. yüzyılda bir diğer Endülüslü Gâfikî’nin ayrıntılı göz ameliyat yöntemleri, İslam coğrafyasındaki tıp bilgisinin gelişmişliğini gösteren sadece birkaç örnektir.

Tabiplerin bu bilgi seviyesine ulaşmaları, uzun yıllara dayalı tecrübe ile mümkün olmuştur. Bu tecrübenin kaynağı da hastanelerdir. Dokuzuncu yüzyıldan itibaren İslam coğrafyasının hemen her köşesinde örneğini gördüğümüz hastanelere en güzel örneklerden biri, Artuklu hükümdarı Nureddin Muhammed’in 12. yüzyılda yaptırdığı ve günümüze kadar ayakta kalan Nureddin Bimaristanı’dır. Vakıf olma özelliğiyle hastalara ücretsiz tedavi imkânı sunan bimaristan, aynı zamanda hasta başında ders anlatılan bir tıp eğitim merkezi olarak da işlev gösterirdi.

Klasik Tıp Tarihi Görseli

Bu sahnede, Cezeri’nin kan alma otomatı, doktor nezaretindeki hastadan alınan kanın miktarını ölçerken görülüyor. Bugün doktorlar tarafından tavsiye edilen ve kullanılan bir yöntem olmasa da, hastadan sadece kal alarak (hacamat) onun tedavi edilmesi yöntemi klasik tıpta oldukça yaygın bir uygulamaydı.

Korna Sesi Çıkaran Otomat

Cezeri, yaptığı bu zemr (düdük) aracıyla da aynı işi gören çok çeşitli düzenekler yapabileceğini göstermektedir. Bu araçta da yine her birinin boşaltma sifonu olan iki ayrı basınçlı hava kabı kullanmaktadır. Suyun basınçlı hava kaplarına dönüşümlü olarak akıtılması ise yükselen şamandıraların, terazili yönlendirme borusunun eğim yönünü değiştirmesiyle sağlanmaktadır. Basınçlı hava kapları dolarken yine sıkışan havayla düdük çalışmakta, her bir kap dolduktan sonra da kendi sifonuyla boşalmaktadır. Buradaki sifonların kıvrılma noktalarının, şamandıra haznelerine dolan suyun en üst seviyesinin hizasında olması önemlidir

Müzikli Tekne Otomat Dioraması

Cezeri, müzikli eğlence kayığını kitabında sohbet meclisleri için eğlence amaçlı yapılan aletleri anlattığı bölümde açıklamıştır. Bu alet esasen bir saat değildir, hatta üzerinde zamanı geçişi gösteren herhangi bir işaret veya kadran da bulunmamaktadır. Ancak sohbet meclisinde bir havuzda konumlandırılan alet her yarım saatte bir eğlenceli sesler çıkaran bir müzik kayığıdır. Bu açıdan aleti, yarım saatlik dilimlerde alarm sesi veren bir saat gibi düşünebiliriz. Cezeri, diğer makinelerinde kullandığı birçok düzeneği burada farklı konumlarda yerleştirerek gövdesi ince ahşaptan yapılan ve 175 cm boyunda olan bir eğlence kayığı yapmıştır. Cezeri kayık üzerindeki teatral dekorla sultanın misafirleriyle birlikte nehir üzerinde yaptığı eğlence gezisini adeta sahnelemiştir. Sistemdeki hareketli figürler yalnızca vurmalı çalgıcılar olsa da, Cezeri’nin insan figürleri açısından en kalabalık ve gösterişli aletidir.

Büyükçe bir havuza konulan kayığın dış görünüşü çok ilgi çekicidir. Arka ucundaki taht üzerinde Sultan, onun hemen önünde, içecek sunmak için elinde testi ve kadeh bulunan bir hizmetçi, yine ön tarafında iki yanda bir muhafız, bir silahçı ve sağa sola oturmuş sohbet arkadaşları bulunur. Sultanın tam karşısında, biraz yüksekçe bir setin üstünde -ki burası aynı zamanda kapalı bir su deposudur-, mizmar (kaval veya zurna benzeri), tef, arp ve yine tef çalan müzisyen cariyeler bulunmaktadır. Kayığın ön ucunda ise bir dümenci ve onun yan taraflarında birer kürekçi vardır. Mekanizmalar ise gövdenin içine yerleştirilmiştir.

Klasik Müzik Tarihi Posteri

Evrenin Ritmi: Müzik

İnsanı müziksiz düşünmek neredeyse imkânsız. On binlerce yıl öncesinden kalma müzik aletleri de bunun en açık delili. Mezopotamyalılardan Afrikalılara, Çinlilerden Amerikan yerlilerine hemen her topluluğun binlerce yıllık müzik gelenekleri bulunuyor. Müziğin yayılması, çoğu zaman tecrübi bilginin nesilden nesle aktarılmasıyla oldu. Zamanla sistematik müzik teorileri de geliştirildi. Müzik, taşıdığı harmonik değer bakımından önemli görüldü. Öyle ki Yunan ve İslam felsefesinde müzik, aritmetik, geometri ve astronomiyle birlikte matematiğin dört temel unsurundan biri sayıldı. Hint medeniyeti, müziği mistik dünyanın dili olarak kullandı. Bu yaklaşım önce bazı Yunan düşünürler, ardından da İslam döneminde Sûfîler tarafından benimsendi. Yunan filozof Platon, müziğin insan üzerinde çok etkili olduğunu, bu nedenle müzisyenin ahlaki sorumluluğun bulunduğunu vurguladı. Bununla ilişkili olarak bazı Yunan bilginler, müzik terapisi üzerine çalıştılar.

Müziğin teorik gelişimi, 9. yüzyıldan itibaren İslam medeniyetinde sürdü. İlk İslam filozofu Kindî, 10. yüzyılda Fârâbî ve 11. yüzyılda İbn Sînâ, Eski Yunan’daki nota düzeneğini geliştiren yeni ve daha hassas akort sistemleri teklif ettiler, çeşitli müzik aletleri tasarladılar ve müziğin ruhla ilişkisini inceleyerek müzikle terapi yöntemleri kullandılar. İslam medeniyetinde müzik, her kesimde ve her yerde varlığını gösterirdi. Bağdat’tan Granada’ya sarayların vazgeçilmez unsuruydu. Türkler de Yesevîlik, Bektâşîlik, Alevîlik ve Mevlevîlik üzerinden Orta Asya’dan Anadolu’ya müzik kültürlerini taşıdılar. Bilhassa Anadolu’da Bizans (Roma) ve İslam medeniyetlerinin müzik anlayışından oldukça etkilendiler ve bunları yeni terkiplere ulaştırdılar. Büyük dâhi Cezeri’nin otomatlarında ve diğer makinelerinde de müzik önemli bir yer tutuyor. Bilhassa Müzikli Eğlence Kayığı ve Astronomik Saati’nde müzik ve mekaniğin birlikte eşsiz kullanımları görülüyor.

Batıda ise Orta Çağ’da gelişen kilise eksenli müzik, Rönesans döneminde ‘ilahi’ kimliğini sürdürdü. 1600’lerden itibaren Batı müziği sırasıyla Barok, Klasik ve Romantik olarak adlandırılan üç ayrı dönemden geçti. Bu süreçte, Bach, Vivaldi, Mozart ve Tchaikovsky gibi eserleri günümüzde dahi dinlenen birçok büyük müzisyen yetişti. Küreselleşme sayesinde müzik, bütün kültürlerin harmanlandığı yeni formlara bürünerek gelişimini hâlâ sürdürmektedir.